Turhalda İslamı hayata taşımak konulu konferans verildi.
Turhal Anadolu İmam Hatip Lisesi ve İmam Hatip Lisesi Mezunları ve Mensupları Derneği (TAİMDER)nintaklaşa düzenlediği konferansa konuşmacı olarak Anadolu Gençlik Derneği (AGD) Turhal Şubesi fahri Başkanı Yılmaz Bekler katıldı.
Bekler katılımcılara hitaben İslamı hayata taşımak ana başlık konuşmasında şunlar kaydetti:
Allah resulü hakikati tebliğe başladığında, devrin akıllı adamları; Vallahi Muhammed öyle şeyler söylüyki, söylediği bu şeyler ona yakında Sasani ve Bizans imparatorluklarını kazandırırsa hiç şaşırmayın diyorlardı. Öyle de oldu. İlahi mesaj, 25 yıl sonra tüm Arabistan ı, 30 yıl sonra Asyayı,40 yıl sonra Afrikayı fethetti. 50 yıl sonra ise Avrupa kıtasına ulaştı. Hem de bütün bu başarılar, tarihin en silik, en pasif milletinin eliyle gerçekleşti. O güne kadar dört başı mamur bir devlet dahi kuramamış Arap milleti, Atlas okyanusundan Çin Seddine ulaşan muhteşem bir imparatorluğa ulaştı.
Onlar, ebedi saadet arzusuyla ahireti kazanmayı amaçlarken, Allah onlara Asr-ı Saadeti nasip etti. Bu kutlu insanlar eliyle Asr-ı Cahiliye, Asr-ı Saadete dönüştü. Onlar, Allahın dinine yardım etme sorumluluğunu yerine getirdiği için, Allahta onlara yardım etti ve iki cihan saadeti nasip eyledi. Dünyada iken fetihler nasip etti. Onlara izzet ve şeref verdi. Dünyanın en şerefli, en onurlu milleti müslümanlardı. Vahyi taşıma yükümlülüğünü taşıyan bu ümmet, tarihin yatağında akan bir çer çöp değil, tarihin yatağının yönünü değiştiren yalçın kayalar gibiydiler.
Şimdi şu can yakıcı soruyu soralım: Geçmişte, dünyanın en şerefli milleti olan İslam ümmeti, neden bugün izzet ve şerefini yitirdi? Geçmişte medeniyetler kurup, dünyayı değiştiren müslümanlar şimdi neden kendilerini dahi değiştiremiyor?
Bir fıkra vardır: Bir deve ve yavrusu konuşuyorlarmış. Küçük yavru annesine kendi türüyle ilgili sorular sormuş:
Anne, bizim neden hörgücümüz var?
Anne cevap vermiş:
Biz çöl hayvanıyız, uzun çöl seyahatlerinde hörgücümüze depoladığımız suyu kullanırız.
Yavru tekrar sormuş:
Bizim neden uzun kirpiklerimiz var?
Anne cevap vermiş:
Çöl fırtınalarında gözümüzü korumak için.
Yavru tekrar sormuş:
Bizim neden uzun ve geniş tırnaklarımız var?
Anne cevap vermiş:
Çölde kuma batmaması için.
Yavru en sonunda şu soruyu sormak zorunda kalmış:
Anne, O halde biz neden hayvanat bahçesinde yaşıyoruz?
İlahi mesajda Hakikat te bir değişiklik olmadığına göre, müslümanların bugünkü hali pür melalini ne ile izah edeceğiz? Kuşkusuz bu soruların cevabı, onların imanlarında ve İslam ı anlama ve yaşama biçimlerinde saklıdır. Onlar için iman, hayatın enerjisi idi. Hayat, iman ve cihattan ibaretti. İmansız bir hayat, iddiasız bir hayattı. Ancak iddiası olan insanlar, bu dünyaya söyleyecek sözü olan insanlardır. Dünyaya söyleyecek sözü olmayanlar, yaşıyolmanın hakkını veremeyenlerdir. Onlar hayatın nesnesi değil, öznesi idiler. Hayat, onların eliyle inşa ediliyordu.
Bugün, bizler de müslümanlar olarak, inanmamıza rağmen, neden imanımız bize bu enerjiyi ve bu iddiayı vermiyor? Neden biz kendimizi, evimizi, sokağımızı, şehrimizi, ülkemizi değiştiremiyor, dönüştüremiyoruz? Tam bu noktada ilahi hitaba muhatap olmanın zamanıdır: EY İMAN EDENLER! İMAN EDİNİZ! (Nisa sur:136)
Bugün, böyle bir coğrafyanın, böyle bir medeniyetin hali hazırda yaşıyolmaması; İslamın yeni bir medeniyet kurmaya muktedir olmamasından değil, Müslümanların yeni bir medeniyet kurma ve hayatı vahiyle inşa etme liyakatine sahip olmamasındandır. Tükenen vahiy değil, müslümanlardır. Çünkü İslamın mesajı zaman ve mekânla sınırlı değildir.
Yitik Şahsiyet: Örnek Yaşantı
Yitik Medeniyetimizi arayışa çıktığımızda işe, sahabelerin İslamı nasıl anladıklarını araştırmakla başlamalıyız. Onlar İslam ı nasıl anlıyve nasıl anlamlandırıyorlardı:
Onlar, Peygamberimize yeni inen ayetleri, kendilerine yeni nazil olmuş gibi anlıyorlardı. Karşılaştıkları şüpheli bir durumda hemen peygamberimize koşuyve bu konuda dinin emri nedir diye soruyorlardı. Bir defasında yeni inen bir ayet-i celilelin hükmü nefislerine çok ağır gelmiş ve uykuları kaçmıştı. Peygamberimize gelerek; biz bu ayete uyamamaktan endişeliyiz demişlerdi. Allah Resulü onlara : size bir ayet okunduğu zaman, işittik ve itaat ettik demeniz lazım ama siz, sizden önceki bazı kavimlerin yaptığı gibi, işittik ve isyan ettik diyorsunuz diye uyarmıştı. O zaman sahabeler hıçkırıklar içerisinde; işittik ve itaat ettik dediler.
Sahabeler Mekke döneminde Resulullaha geliyor; hicret ne zaman ya Resulullah diye soruyorlardı. Dinlerini özgürce yasayamadıkları için memleketlerini, eşlerini ve çocuklarını terk etmeyi bile göze alıyorlardı. Resulullaha bize cihat ne zaman farz kılınacak diye soruyorlar, ölümü göze alıyorlar, nefislerine meydan okuyorlardı.
Tesettür emri inince, işittik ve iman ettik sadakatiyle, örtünmeyen bir tek müslüman kadın kalmıyordu. İçki yasaklandığında, kıyıda köşede kalmış ne kadar sarhoşluk veren içecek varsa sokaklara boşaltılıyor, emirler ve yasaklar ciddiye alınıyor, savsaklanmıyordu.
Onlar, oturuşu ve yürüyüşüyle müslümandı. Susması ve konuşmasıyla müslümandı. Sevmesi ve buğzetmesiyle müslümandı. Çalışması ve harcamasıyla müslümandı. Namazları veuçlarıyla müslümandı.
İslam, yaşanmak için inmiştir. İslam, üzerinde tez yazmak, araştırma yapmak, edebi risaleler hazırlamak için değil, yaşanmak için inmiştir. Yapılan bu çalışmalar da İslamın daha güzel yaşanması içindir. Bu manada müslüman da bir yaşama ustası olmalıdır. Din en güzel onun hayatında yaşanmalıdır.
Beşeri ideolojilerin albenisi teorileri, İslamın cazibesi isetaya koyduğu yaşantıdır. Beşeri ideolojilerin önderleri ve filozoflarının örnek insan olma kaygıları yoktur. Onlar hayatı bırakıp teoriyle meşgul olmuşlardır. Maalesef, günümüz müslümanları da böyle davranmaya başladı. İslamı konuşuyama yaşamıyor. Müslüman gibi konuşan ama müslüman gibi yaşamayan müslüman tipleri türedi. Yaşantısıyla münafıkları andıran müslüman tipleri... Müslüman gibi inanan ama gayr-i müslim gibi yaşayan müslüman tipleri Müslümanlar, kendilerini münafıkları andıran, inkârcılara özgü davranışlardan uzak tutmalıdır.
En büyük tebliğ İslamı yaşamaktır. İnsanları bir dine çağırmak, onları dört başı mamur bir hayata çağırmak demektir. O zaman insanlar laf değil, karşılarında somut bir örnek görmek isteyeceklerdir. Bu da yaşayan İslami şahsiyet olmalıdır.